Tasarımda Çevreci, Ekonomik ve Sosyal Evrim: Salone del Mobile’nin Ardından


05.05.2023

Bilindiği gibi bu yıl Salone del Mobile, pandeminin başlangıcından bu yana ilk kez Nisan ayında düzenli olarak planlanan zaman dilimine geri döndü. Fuarın kendisi, geçmişe göre önemli ölçüde daha küçük olmasına rağmen, katılım geçen yıla göre %15 arttı. Aralarında Som Interior ekibi olarak bizim de yer aldığımız, 181 farklı ülkeden gelen 300.000’den fazla ziyaretçi, yaklaşık 2.000 markanın en güncel tasarımlarını görme fırsatını yakaladı.

Yılın en önemli tasarım etkinliği olarak kabul edilen Salone’de bu yıl bazı endüstri trendlerinin ön plana çıktığına şahit olduk. Örneğin, Bottega Veneta ve Loewe gibi birçok büyük marka, etkinlik programının bir parçası olarak şehir merkezinde dikkat çekici enstalasyonlar sahneledi. Diğer yıllardan bir farklılık olarak gördüğümüz, büyük markaların bu tarz maksimalist örneklerine, daha küçük tasarımcıların geri kazanılmış malzemelerden yapay zekaya kadar birçok yenilikçi üretim tekniğini birlikte uyguladığı ürünler eşlik etti.

Küresel boyutta “gerçek” olayların ve “gerçeklik” kavramının hakim kalmaya devam etmesinin, tasarımcıları metaverse bazlı düşünce tarzından sıyrılarak yerine yukarıda da ilettiğimiz gibi fiziksel ürünler yaratmak için dijital tasarım stratejilerini kullanmaya yönelttiğini gözlemledik. Ayrıca tarımdan inşaata, diğer endüstriler tarafından üretilen atık malzemeleri kullanmanın, ürünlerinin çevresel etkisini azaltmak isteyen tasarımcılar için popüler bir strateji olmaya devam ettiğini de ifade edebiliriz.

Salone del Mobile.Milano’nun bu yıl, küresel krizlerin ortasında yaratıcılık, üretkenlik ve ilham için korunaklı bir alan sağlayan çok yönlü bir program yarattığını söyleyebiliriz. Başta genç tasarımcılar azalan kaynaklar, iklim değişikliği ve enflasyon gibi güncel sorunları göz önünde bulundurarak çözüm odaklı tasarımlar ortaya koydular. Ancak sürdürülebilir bir değişim dürtüsünü vurgulayan bu gelecek odaklı tasarımların yanı sıra, geçmişten gelen, romantik, nostaljik ve tanıdık bir perspektifin de ürünlere yansıtılmış olduğunu da gördük. Kısacası Milano’da, geçmişe duyulan özlem ve geleceğe hazırlanma arzusunu birlikte sergilendiği ancak geleceği ana eksenine alan konseptlerin ağır bastığı bir atmosferi deneyimledik.

Diğer Yazılar